NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
خَالِدٍ
الرَّمْلِيُّ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
شُرَيْحٍ
عَنْ أَبِي
أُمَامَةَ
بْنِ سَهْلِ
بْنِ
حُنَيْفٍ عَنْ
أَبِيهِ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ سَأَلَ
اللَّهَ
الشَّهَادَةَ
صَادِقًا
بَلَّغَهُ
اللَّهُ
مَنَازِلَ
الشُّهَدَاءِ
وَإِنْ مَاتَ
عَلَى
فِرَاشِهِ
Ebû Ümâme b. Sehl b.
Huneyf, babası Sehl b. Huneyf (r.a.)'den,
Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu dediğini rivayet etmiştir.
"Allah’tan şehîd
olmayı samimiyetle isteyen kişiyi, yatağında ölse bile Allah, şehidlerin
derecesine eriştirir.”
İzah:
Müslim, imara; Nesâî,
cihâd; Tirmizî, cihâd; İbn Mâce, cihâd; Dârimî, cihâd 15; Ahmed b. Hanbel, V,
244.
Metindeki lafzatullah
lardan birincisi bazı nüshalarda mevcut değildir. Ayrıca buradaki kelimesi bazı
nüshalarda şeklindedir.
Hadis-i şerifte can-ü
gönülden şehîd olarak ölmek isteyenlere Allah azze ve cellenin şehidlik
mertebesini vereceği belirtilmektedir. Ancak savaşa gitme arzusu duymadan,
oturduğu yerden şehidlik mertebesini umanlar, bu hükmün şümulüne girmezler.
Nitekim Tirmizî'nin Muaz b. Cebel (r.a.)'den yaptığı rivayete göre Resulullah
(s.a.v.):
"kul Ih! en samimiyetle
Allah yolunda öldürülmeyi isteyen kişiye Allah şehidlik ecri verir"
buyurur.
Hadis-i şerif, bir
müslümanın hayır işlemeye niyetlenip de o hayrı işlemese bile, o hayrı yapmış
gibi sevab alacağına delâlet etmektedir. Bu, Allah azze ve cellenin kuluna
ihsanıdır.
Buharî'nin İbn Abbâs
(r.anhuma)'dan rivayet ettiği şu hadis-i şerif, bu keyfiyeti açık bir şekilde
ortaya koymaktadır:
Resulullah (s.a.v.)
kutsi bir hadiste şöyle buyurur: "Allah (c.c.) tüm iyilik ve kötülükleri takdir
etti, sonra da bunları açığa çıkardı. Bir İt a sen e (iyilik) yapmayı kasd
edip de onu yapmayan kimseye Allah (c.c.) kendi katında tara bir iyilik
(sevabı) yazar. Eğer o kimse iyiliğe niyetlenir ve iyiliği yaparsa Allah kendi
katında onun için ondan yedi yüze kadar kat kat iyilik (sevabı) yazar. Bir
kimse de kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah (c.c.) onun için
tam bir iyilik yapmış gibi sevab yazar. Eğer kötülüğe niyetlenir ve o kötülüğü
işlerse kendisine sadece bir kötülük günahı yazar."[Buhârî, rikak]
Allah azze ve cellenin
yapmamakla beraber iyilik yapmaya niyetlenene ve kötülüğe niyetlenip de
vazgeçene sanki bir iyilik yapmış gibi sevap vermesi, Allah'ın bir lutfudur.
Zaten öyle olmayıp da kui sadece yaptığının karşılığını alsaydı, o zaman
cenneti hakkeden çok az olurdu. Çünkü insanların yaptıkları kötülükler
iyiliklerine nisbetle çok fazladır.
Buhârî şârihi Aynî'nin
belirttiğine göre, niyet ettiği kötülüğü yapmamaktan dolayı sevab alacak olan
kişi bu kötülükten Allah için vazgeçendir. Yapamadığı için ya da başkasının
zorlamasıyla kötülüğü terk eden kişi bu hadis-i şerifin muhtevasına giremez.
Burada şunu da
belirtmek gerekir ki, "Hemm" ve "azm" ayrı ayrı şeylerdir.
Hemm, bir şeyin gönle gelmesi, fakat orada yerleşmemesi, azm ise, yapılmak
istenilen bir şeyin kalbe iyice yerleşip karar kılmasıdır. Nitekim, "yirmi
sene sonraki falan namazı kılmayacağım" diye azmeden bir kimsenin derhal
günahkâr olacağında tüm âlimler müttefiktir. O halde Buhârî'-nin rivayet ettiği
bu hadiste belirtilen "kötülüğü kastetmek"ten maksat, kalbe gelen
fakat oraya iyice yerleşmeyen kötülüktür.
Ebu Davud'un hadis-i
şerifi "istiğfar" konusu içerisine alması kişinin kendisinin manevî
derecesini yükseltecek şeyleri istemesinin cevâzj ile ilgili olsa gerektir.